HUKUKİ DANIŞMANLIK

Kişi veya kurumların haklarını, yükümlülüklerini ve ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının çeşitlenmesi, yeni ve bakir mesleklerin ve bu mesleklerin işleyişine ilişkin düzenlemelerin yapıldığı hukuk dallarının ortaya çıkması, bu konularda uzmanlaşmış bir avukattan hukuki danışmanlık alma ihtiyacını doğurmuştur. Hukuki danışmanlık hizmetinin amacı, hizmet alan kişiyi hukuken zarara uğramaktan korumaktır. Buna göre zarara dayalı bir ikili ayrımcılıktan söz edebiliriz.

  • Kişi veya kurumların işlemlerinin,  hukuki zarara uğramadan önce, yasalara uygun olarak yapılmasını sağlayan önleyici danışmanlık hizmeti.
  • Hukuki zararın ortaya çıkmasından sonra müvekkillerimizin en az zararla süreci tamamlamalarını sağlayan danışmanlık hizmeti.

Ayrıca hukuki danışmanlık hizmetlerini hizmeti alan kişinin kişiliğine göre de sınıflandırabiliriz.

 

BİLİŞİM HUKUKU

Teknolojinin göstermekte olduğu gelişim ile internet başlı başına bir alternatif gerçeklik haline gelmiştir. Neticede bu realitenin belirli kurallara tabi olması gerekmiş ve böylece Bilişim Hukuku dediğimiz alan ortaya çıkmıştır.

İnsanların mevcut hukuk düzeninde bağlı kaldıkları kurallar dizisinin sanal dünyaya uyarlanması ihtiyacı doğmuştur. Bunun en büyük sebebi aynı şekilde bu sanal gerçekliğin temelinde yatan unsurun da insan ve insansı faaliyetler olmasıdır. Fiziksel olarak yapabildiğimiz şeylerin bir kısmını sanal alemde yapabilmek, buradaki boşluğu onunla doldurma gerekliliğini de beraberinde getirdi. Bu anlamda hukukun en önemli ve yegâne amacı olan adaletin sanal alemde gerçekleştirilen faaliyetler bakımından temin edilme amacı Siber – Bilişim Hukuku başlığı altında sağlanmaya çalışılmıştır.

Sanal dünyada gerçekleştirilebilecek etkinliklerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Dolayısıyla insan zihninin bu faaliyetlerdeki çeşitliliğin potansiyeline aşina olmadığı ortadadır. Bu nedenle her yeni durumla birlikte hukukun da bu durumlara göre uyarlanması gerekmektedir. Bu noktada, bilişim hukukunun hukukun diğer alanlarına göre daha dinamik ve değişken olduğu söylenebilir.

 

CEZA HUKUKU

Hukuk sisteminde suç olarak sınıflandırılan faaliyetler ve bunlarla ilgili yaptırımları düzenleyen hukuk dalına Ceza Hukuku diyoruz. Ceza Hukuku, sınırlı anlamda suçlar ve bunlara uygulanması gereken sonuçlarla ilgilenirken, aynı zamanda cezai muhakeme ve infazı da içermektedir.

Ceza Hukuku, insanların erken yaşlarda birbirlerine olan ihtiyaçlarıyla birlikte oluşturdukları topluluklarla ortaya çıkmıştır. Bu dönemlerde topluma zarar veren davranışları liderin keyfi olarak uyguladığı yaptırımlarla cezalandırma uygulaması varken, devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte yetkiyi eline alan devlet cezalandırma gücüne sahip olmuştur. Roma hukukunda suç ve cezaların kanuni akitlerle belirlenmesi fikrinin yerleşmesi sonucu, bu konudaki felsefi mülahazaların da etkisiyle kanunlaştırma fiilleri meyvesini vermiş ve son dönemde Ceza Hukuku ile ilgili görüşler ortaya çıkmıştır. Bu alandaki tarihsel gelişime bağlı olarak kişiye ve duruma göre değişen uygulamalardan nesnel, genel ve soyut kurallara doğru bir yönelim olmuştur.

Ceza Hukuku kişilerin özgürlüklerine ve haklarına birinci dereceden müdahalede bulunan, bu haklar ve özgürlüğü kanunlar çerçevesinde sınırlayan bir alan olduğundan ceza hukuku alanında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda bir ceza avukatından hukuki destek almak son derece önem arz etmektedir.

 

GAYRİMENKUL HUKUKU

Gayrimenkullere ilişkin düzenlemelerin bulunduğu hukuk dalına Gayrimenkul Hukuku diyoruz. Mülkiyete konu olan mallar arasında başka kriterlere göre tasnifler olsa da temel ayrım eşyanın taşınabilirliği üzerinedir. Bunun nedeni, hem taşınırlar veya taşınmazlar üzerindeki hakları yasal olarak koruma yükümlülüğü hem de tedarikin malların kalitesine göre değişmesidir.

Türkiye’de Gayrimenkul Hukukunun konusunu oluşturan mallar yani gayrimenkuller, arsa ve bağımsız bölüm (bina, kat, işyeri, ev, villa, fabrika) gibi mallardır. Geçim faaliyetleri olan bu mülkler, insanların hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabileceği gibi, yatırım amaçlı da kullanılabilirler.

Gayrimenkul hukukunun konusunu oluşturan taşınmazlar nitelikleri gereği değeri yüksek olan mallardan olması ve gayrimenkul hukukuna ilişkin düzenlemelerin oldukça detaylı bir uygulamaya sahip olması bu alanda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda bir gayrimenkul avukatından hukuki destek almayı oldukça elzem hale getirmektedir.

 

FİKRİ MÜLKİYET HUKUKU

Fikri Mülkiyet Kanunu, adından da anlaşılacağı üzere fikri mülkiyet haklarını içerir. Mülkiyet hakkı denilince aklımıza ilk olarak maddi hukukta cismani şeyler için düzenlenen haklar gelir. Ancak Fikri Mülkiyet Hukuku kapsamındaki mülkiyet hakları, bu haklara göre bazı farklılıklar göstermektedir. Bunlardan birincisi, maddi hukukta somut varlığı bulunan kalemler mülkiyet haklarının konusunu oluştururken, soyut ve cismani varlığı olmayan unsurlar Fikri Mülkiyet haklarının konusunu oluşturmaktadır. İkinci olarak, insanlar herhangi bir süre sınırlaması olmaksızın yaşamları boyunca maddi mülkiyet üzerindeki haklarını diledikleri gibi kullanabilseler de süresi olan Fikri Mülkiyet hakkı, kanunda belirtilen süre içinde yenilenmediği takdirde sona erer. Üçüncü bir fark olarak, mülkiyet hakkının aksine fikri mülkiyet hakkı, korumanın gerekli olduğu ülkenin kurallarına göre korunmaktadır.

Konuyla ilgili edinilen unsurlar itibariyle fikri mülkiyet hukuku iki ayrı başlık altında incelenmektedir. Bunlardan ilki telif hakkıdır. Telif hakkı, insanların entelektüel çabalarıyla ortaya çıkarılan fikir ve sanat eserleri üzerindeki mülkiyetini ifade eder. İkinci konu sınai mülkiyet haklarıdır. Bu başlık altında ele alınan ticari marka hakkı, ticari ürünleri diğer ürünlerden ayırt etmek amacını taşır; patent hakkı, bir buluş üzerinde kullanım hakkı dahil olmak üzere tüm hakları sahibine sağlamaktadır; endüstriyel tasarım ise, şekil ve görünüm açısından benzer ürünlerden ayrılmayı sağlayacak özellikleri üreticine ait kılar.

 

GÖÇ ve YABANCILAR HUKUKU

Yabancılar, bir ulusta ikamet eden ancak o ülkenin vatandaşı olmayan kişiler olarak tanımlanmakta ve bu kişilerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen düzenlemelerin bütünü göç ve yabancılar hukuku olarak bilinen hukuk alanını oluşturmaktadır.

Modern anlayışa göre devlet, bu devletin vatandaşı olan kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması karşılığında yetkilerin verildiği bir otoritedir. Buna göre devlet ile vatandaş arasındaki ilişki karşılıklılık ilkesine dayanmaktadır. Bu fikrin gelişmesine katkıda bulunan filozoflar buna toplum sözleşmesi adını vermişlerdir. Ancak bu durum, devletin vatandaşı olmasalar bile ülkede yaşayan halk ile devlet arasındaki ilişkiye çare olmamıştır.

Göç ve yabancılar hukuku alanını oluşturan kuralların geliştirilmesi dünya savaşları sonrasına kadar devam etmiş ve daha önce muğlak olan ve hiçbir denetime tabi olmayan bazı uygulamalar toplum sözleşmesinin imzalanmasıyla kural haline getirilmiştir. Buna göre, bireylere ait temel özgürlükler, devletin kendisinde olan ve onun inisiyatifiyle kazanılmış kurallar olmaktan çıkarılarak evrensel ve devlet faktöründen bağımsız hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle uluslararası anlaşmalara bağlı uluslararası kuruluşlar kurulmuş ve bu anlaşmaların denetim görevini üstlenmişlerdir. Günümüzde devletler de yabancılar konusunda hukuk sistemlerini uluslararası anlaşmalara uygun hale getirmek durumundadırlar.